KISACA KÜLTÜR
TARİHİMİZDE GALATA
Murat Ali
Karavelioğlu
İstanbul’un
her bir tarihî semti de aynı şekilde birer kültür hazinesi durumundadır. Sur
içi ile şehrin Galata, Eyüp, Üsküdar gibi semtleri kültürel dokusu zengin
yerleridir. İsminden başlamak üzere Galata bağ, bahçe ve bostanları,
meyhaneleri ve işret âlemleri, kâfir güzelleri ve Hristiyan dilberleri,
şairlerin toplanma yerlerinden biri olması, mevlevihanesi, boğazı (Haliç),
yetiştirdiği bilgin, şair ve sanatkârları, sınırları içinde medfun önemli
kişileri, gayrimüslim sakinleri vb. yönleriyle bu şehrin seçkin ve zengin
mirasa sahip bir semtidir.
Semtin
özellikleri bunlardan ibaret değildir. Mesela burada bir zamanlar kar
kuyularının olduğunu, balıkların yüzdüğü bir çeşmesinin bulunduğunu biliyoruz
(bkz. METİN AND; 16. Yüzyılda İstanbul (Kent-Saray-Günlük Yaşam),
İstanbul 2012, s. 90). Öte yandan Galata’nın kılıçhaneleri de meşhurdur.
Eskiden İstanbul’da üç önemli kılıç atölyesi bulunurdu. Bunlardan bir tanesi
Sultanahmet’te, ikisi ise Galata’da idi. Eskiden beri eğlence hayatının
canlılığına bağlı olsa gerek Galata’nın çalgıcıları da çok meşhurdu.
Türk
edebiyatında şehir monografileri diyebileceğimiz bir tür olan şehrengiz, şehir
ve semt tarihi alanında çalışanlar için özel bir önem taşır. Bu tür eserlerde
şehrin tabii, mimarî, kültürel, sanatsal güzelliklerinin yanı sıra genellikle güzelleri,
devirlerinde herkesçe tanınmış esnafı ve kişileri de anlatılır. Başta İstanbul
olmak üzere Antakya, Belgrat, Bursa, Edirne, Gelibolu, Keşan, Manisa, Mostar,
Rize, Sinop, Siroz, Vize, Yenice Vardar, Yenişehir gibi şehirler hakkında şehrengizler
yazıldığı bilinmektedir (Ayrıntılı bilgi için bkz. METİN AKKUŞ, Türk
Edebiyatında Şehrengizler ve Bursa Şehrengizleri, Atatürk Üniversitesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), 1987. Şehrengizlerle
ilgili bir bibliyografya denemesi için ayrıca bkz. FATİH TIĞLI, “Klâsik Türk
Edebiyatında Şehrengiz Çalışmaları Hakkında Bibliyografya Denemesi”, Turkish
Studies, volume 2/4, 2007, s. 763-770). Şehrengizlerde Galata ile ilgili
bilgilere İstanbul şehrengizlerinden bazılarında rastlanmaktadır.
Tarih
boyunca Galata, bağ ve bahçelerinin güzelliği ile anılagelmiştir. Tepelikleri çok
olan bu bölgede var olan küçük vadiler, kırlar, bayırlar bahar ve yaz aylarında
yeşile bürünür, çeşit çeşit ağaç ve çiçeklerle bezenirmiş. Mesire yerleri geniş
ve çok olduğundan Galata’nın gayrimüslim halkı gibi İstanbullu zarifler ve her
kesimden insanlar buraya akın ederlermiş. Şuara tezkirelerindeki bağ, bahçe tasvirlerinden
önce Galata’dan söz eden bazı kaynaklarda buranın bostanlarının nasıl
anlatıldığının bilinmesi gereklidir.
Şuara
tezkirelerine ve Klasik Türk edebiyatının diğer metinlerine bakıldığında Galata’nın
meyhaneleri ile işret ve eğlence âlemlerinin önemli bir yer tuttuğu
görülmektedir. Tezkire yazarlarının çoğu anlattıkları şairin Galatalı olması veya
Galata meyhanelerinin müdavimi bulunması gibi sebeplerle semtin bu özelliğine
dikkat çekerler. Meyhanelerin hemen hemen hepsini Rumlar ve Yahudiler işletirdi.
Ermeni meyhaneciler de yok değildi. İstanbul’un ne kadar serseri ve ayak takımı
varsa buralarda toplanırdı. Bu sebeple bazen halkın rahatsız olacağı olaylar
meydana gelirdi. Çünkü meyhaneden çıkan ayyaşların taşkınlıklarına sıkça
rastlanırdı. Güvenliği tehdit eden bu gibi olaylar için de hükümet tarafından
Galata kadısının uyarıldığı çok olmuştur.
İşte
özellikle 16. yüzyıldan itibaren önce kahvehaneler şeklinde başlayıp sonra
meyhane olarak açılan bu işret ve eğlence mekânları Galata’da çok daha önceleri
bulunuyordu. Osmanlı döneminde Galata meyhaneleri farklı standartlarda olup
bazıları ekâbirden kimselerin de uğrak yeri idi. Hele dönemlerinin aydın kimseleri
olan şairler, kahvehane ve meyhane gibi mekânları boş bırakmazlardı. Bazı
şairlerin Galata meyhanelerinden çıkmadıkları veya sık sık buralara gidip işret
âlemlerine daldıkları tezkirelerde anlatılmaktadır.
Öteden
beri gayrimüslim halkın yerleşim yeri olan Galata, Müslüman ve Türk
İstanbul’unun mukabilinde bir semt olmuştur. Bölgenin tıpkı bağ ve bahçeleri, meyhaneleri
gibi güzelleri de meşhurdur. Bu sebeple şairler, gizlice veya açıktan Galata’ya
gitmeyi ve Hristiyan güzellerini görmeyi çok severler. Müslüman man ahalinin,
Galata’ya karşı takındıkları mesafeli tavır, bu sebeplerden ileri gelmektedir.
Galata
semti bütün bu üstün özellikleri ve daha fazlasıyla zarif, nüktedan, sanatkâr
ve şairlerin toplanma yerlerinden biridir. Bu başlık altında mesire yerleri veya
meyhaneler dışında kahvehaneler ve bazı zarif kimselerin evlerini kastediyoruz.
Son dönemde Galata civarındaki ünlü kahvehaneler arasında Belle Vue’nin ayrı
bir yeri vardır. Bu kahvehane, seçkin ve zarif kimselerin toplandığı yerlerin başında
gelir. Öte yandan Çeşme Meydanı’nda, tulumbacı reislerinden Galip Reis tarafından
işletilen çalgılı bir kahvehane, Kasımpaşa’da, dere boyunda, Midyeci Süleyman
adında birinin işlettiği çalgılı bir kahvehane, özellikle tulumbacıların toplandığı
bir mekân olarak tulumbacı reislerinden Ahmet Reis’in işlettiği çalgılı kahvehane
ve Yüksek Kaldırım’da, Arap Hüseyin’in kahvehanesi Galata kahvehanelerinin en
bilinenlerindendir. Tespihçi Tosun’un Halil adında biri bu sonuncu kahvehaneye
gelip darbuka çalar, onu dinlemeye çok uzaklardan meraklılar gelirmiş (bkz. Sadi
Yaver Ataman, Türk İstanbul, (haz. S. Şenel), İstanbul 1997, s. 52-53). Bu
kahvehaneler, sadece çay kahve içilen veya aylak aylak vakit geçirilen mekânlar
değildir. Bir dönem bu tür yerler, Osmanlı sosyal hayatının kalbinin attığı
mekânlar olmuştur. Kültürel ve sanatsal hayatın aktif olarak yaşandığı, planlandığı,
halka mâl edildiği yerler arasında ilim ve sanat erbabının, hâli vakti yerinde
şuara ve zürafa zümresinin ev ve konakları da bu meyanda hatırlanması gerek
yerlerdir.
Kültür
ve düşünce tarihimizde daha çok gayrimüslim ahalisi ve buna uygun yaşam tarzı
ile öne çıkan Galata, Müslüman-Türk medeniyeti içinde elbette dinî ve manevi
yönleriyle de vardır. Şuara tezkirelerinde Galata okunurken böyle bir bakış
açısının varlığı sezilir. Özellikle eski devirlerde Galata’nın mülhakatından sayılan
Sütlüce, Hasköy, İstinye, Yeniköy, Kasımpaşa, Tophane gibi yerler kırları,
bağları ve çemenleri çok olan yerler olup bu münasebetle Allah dostlarının ve
dervişlerin tefekkür ve teferrüç mahallerinden idiler. Bilhassa Sütlüce kırları,
o devirlerde sakin ve ücra köşeler olduğundan Sa‘dî Dergâhı, Hasanâbâd ve
Caferâbâd Tekkeleri burada bulunmaktaydı. İstanbul’da bulunan Mevlevi
dergâhlarının en önemlilerinden olan Galata Mevlevihanesi, bilindiği gibi bugün
de ayaktadır ve Divan Edebiyatı Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Osmanlı
döneminde Galata, gerek kadılık merkezi, gerek yukarıda bahsi geçtiği üzere mesireleri,
bağ ve bahçeleri ve gerekse ünlü meyhaneleri ve ayş ü işret âlemleriyle şairler
için bir cazibe merkezi olmuştur. Bu durum, bugün dahi böyledir. İstanbul’un
yanı başındaki bu ilginç muhit, fetihten kısa bir müddet sonra Müslüman
ahalinin de yerleştiği bir yerdir. Dolayısıyla Galatalı olmak veya hayatının
bir devresinde bilhassa kadı yahut naip olarak Galata’da görev yapmış bulunmak
gibi yönlerden tezkirelerde Galata ile ilişkilendirilen pek çok âlim ve şair
bulunur.
Bütün bu
yönleri ve zikretmediğimiz başka pek çok kültürel ve tarihi özellikleri ve
zenginlikleriyle Galata, Türk kültür tarihinin gerçekten de çok yönlü ve zengin
içerikli bir semti olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu ile ilgili Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’nun
edebiyat ve kültür tarihimiz bakımından ele aldığı bütün bir Balkan şehirleri
ve Bursa ile ilgili benzeri çalışmalarına bakılabilir.